Eklenme tarihi: 19/02/2021 – 11:43

Son güncellenme tarihi: 15/02/2023 – 17:50


Ben açken tok yatan komşum var mı bilmiyorum. Hatta komşularım yatıyorlar mı, sürekli ayaktalar mı hiç bir fikrim yok. Çünkü altlı üstlü oturuyoruz. Yanyana değiliz. Birimiz diğerimize ağır geliyoruz yani. Komşumun gürültüsünü ben duyuyorum, komşular da bizim evde ne konuşuluyorsa… Dolayısıyla duymamak için kulak tıkıyoruz
birbirimize. O kadar ki komşumun evinden cenaze çıktı tesadüfen gördüm geçenlerde. Başınız sağolsun demek için komşuma bakındım ama göremedim kalabalıkta. Çünkü simasını tam hatırlayamadım. Öte yandan bizim çocuklar diğer komşuyla tanışmışlar instagramdan. Sessiz sedasız, halim selim bir insanmış. Hiç sesi çıkmadığı için fark etmemişiz bugüne kadar. Iyi ki sesi çıkmamış(!) Bağımız diğer
komşuyla kurduğumuz bağ gibi olurdu bu 5 yıllık yeni komşuyla da.

Sevgili okur, Cebrail(as)’in neredeyse mirasçı kılacağı komşuluk
hukukunu nostalji gibi anlatma derdinde değilim. Ama neden birlikten kuvvet doğuramadığımızı sorgulamak gerekmez mi bu güçsüz ve
yalnız zamanlarımızda. Kastımız, kalabalıklar içinde olan
yalnızlığımızdır elbette. Hayat, herkes için yeterince zor değil mi sence de? Üst üste yığılmış metropol şehirlerde neredeyse bir insana bile temas etmeden yaşamaya çalışıyoruz.
Derdimiz ne?
Bireyselleşmek.
Kime karşı bireyselleşeceğiz?
Topluma karşı.
Peki toplum olamadıktan sonra birey olmanın ne anlamı var? Hadi
birey olduk. Sonrası ne peki? Ben söyleyeyim, farkedilmek için her yola başvurmak.
Şimdi, paradoksa girmeden filmi geri saralım istersen.
Birey olmak…
Bu sözcüğün kökü ‘bir’ yani ‘tek’.
Tek olmaya mı çalışıyoruz? Çok olmak, insanlarla temas etmek zor ve samimiyetsiz mi geliyor bize? Ola ki birbirimizi rahatsız ederiz de olumsuz şeyler yaşayabiliriz…
Yazımın başında dedim ya, yan yana bile değiliz. Müteahhitlerden talep ettiğimiz yapılar, özel hayatı ihlal ediyor . Aile hayatındaki bir çok şeyi yaşayamıyoruz. Mesela kavga edemiyoruz, gülüp oynayamıyoruz. Aile içinde bırakın gelişmeyi en ufak meseleyi bile halledemiyoruz. Yani kendimizi gerçekleştiremiyoruz. Kendimizi gerçekleştirmek için aile içinde özgür olmak gerekir. Sonra komşulardan oluşan sokağımızda, sonra mahallemizde… Başı boş bir özgürlükten değil, kendi şahsiyetinle var olunabilen bir özgürlükten bahsediyoruz. Kurduğumuz sıradan şehirlerde, sıradan binalar inşa ediyor; çevremizle sıradan ilişkiler kuruyoruz. . Ne yazık ki bu tür bir şehirleşme kültürü, bir elin beş parmağının aynı seviye ve aynı işlevde olmasını dayatıyor bize. Bu şekilde oluşan parmak birlikteliğinden etkili bir yumruk yapmak mümkün mü sizce? Yazının başlığına tekrar dönecek olursak, komşu bizden sonraki ilk başkasıdır bizim için, aynı zamanda elalemin en yakınıdır bize.

About Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir