Eklenme tarihi: 05/12/2020 – 8:32

Son güncellenme tarihi: 05/12/2020 – 8:32


Gemlik’in simgelerinden ve unutulmayanlarından Seyfi ARKAN. Onu eski Gemliklilerin hepsi tanır ve saygıyla anar. Onunla herkesin mutlaka bir anısı vardır. Körfez gazetesindeki köşesinde Kadri GÜLER onu şöyle anlatıyor:
‘‘Dün sabah, Balıkpazarı semtine doğru giderken, Dr. Seyfi ARKAN’ın evinin bir bölümünün yıkılarak yola düştüğünü gördüm. Aracımı durdurup fotoğraf makinemin deklanşörüne bastım. Çevredeki esnaf da benim ne yaptığımı, nerenin
fotoğrafını çektiğime merakla bakıyordu. Rahmetli Seyfi ARKAN, Gemlik’in eski doktorlarındandı. 1950 ile 1960’lı yıllarda ilçedeki doktor sayısını parmakla sayılacak kadar azdı. Gençlik yıllarında anımsadıklarımın başında Seyfi ARKAN geliyordu. Belediye Doktoru Aziz ATAOĞUZ, Hükümet Tabibi Mustafa KARBAY vardı. Serbest çalışanlar Seyfi ARKAN ile beraber; Ahmet Dural Meydanı’nda, aynı zamanda şair olan Dr. Abdullah ÖZTEMİZ’den başka doktor yoktu. Dr. Seyfi ARKAN, Demirsubaşı Mahallesi’nde bu gün yıkılan o metruk evde kız kardeşi ile yaşardı. İkinci Dünya Savaşı’nda, Almanların kullandığı sepetli bir motoru vardı. Köylerde bir hasta var, o hastaneye gidecek tek doktordu Seyfi ARKAN.
Binerdi patapatına, Haydariye, Hamidiye, Kumla’ya ulaşırdı. Onun için köylüler Dr. Seyfi’yi çok severler, teşhisinin doğruluğuna inanırlardı. Kimi zaman motorun sepeti çıkarır, paçalarını mandallarla tutturur, öyle biner giderdi. Gemlik’te onu tanımayan kimse yoktu. Çok salaş bir kişiydi. Muayenesi adeta simyacıların laboratuvarı gibiydi. Ortada ördek bir soba, pislikten görünmeyen toz toprak bir masa, kırık dökük eşyalar, eski ahşap bir sandalye ve her anı örümcek tutmuş bir oda. Onun muayenehanesini görenler, bu kişinin doktor olmasının mümkün olmayacağını söylerler. Basılı peçete kullanmazdı. Ağabeyimin oğlu Nurettin küçüktü, düşmüş başı yarılmıştı. Günlerden Pazar. Dr. bulmanın mümkünü yok ‘‘ Dr. Seyfi evindedir. Kapıyı çalın girin, o gerekeni yapar.’’ Dediler. Söyleneni yaptık. Yaşlı bir kadın açtı kapıyı. Derdimizi anlattık. ‘‘Geçin içeri’’ deyip bizi eve aldı. Yıpranmış ağaç zemini olan bir koridoru geçerken, o ünlü motoru kenarda duruyordu. Muayenehanesine girdik, çocuğun başını gösterdim. ‘‘Tamam’’ dedi. ‘‘Oturt şuraya’’ Nurettin otururken, ben etrafa göz atınca, ağzım açık kaldı. ‘‘Bu çağda böyle doktor olur mu ?’’ dedim kendi kendime. Birkaç pens attı başına, makasla tuttuğu pamukla sildi kanları, ‘‘tamam’’ dedi. Sonra bir tuvalet rulosundan kağıt kopardı. Üzerine bir ilaç yazdı. ‘‘Gidin bunu eczaneden alın’’ dedi. İkinci kez şaşırdım kaldım. ‘‘Dr. Bey, ben matbaacıyım isterseniz size boş temiz kağıtlar verebilirim’’ dedim. Bana kızdı. Verdiğim parayı eline almadı, masaya bırakmamı istedi. Dr. Seyfi ve kardeşi daha sonra hastanede kaldılar ve göçüp gittiler. Evleri öyle kaldı. Kime kaldı bilmiyorum. Ama, eski insanlar gibi evleri de bir bir yıkılıp gidiyor…

Hastane müdürü Abdullah SAVAŞ; ‘‘Seyfi Bey ömrünün son yıllarını hastanemiz de geçirdi. Ölmeden önce Dr. Yüksel Bey’i yanına çağırıp al eline kalemi demiş. Orda bütün mal varlığımı yarısını hastaneye, yarısını Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışlıyorum diyerek vasiyet etmiş. Öldükten sonra mirasçılar ile mahkemelik olduk, fakat mallarını vasiyet ettiği gibi mahkemeden karar çıktı. Bankadan çıkan 120 milyon liranın yarısını biz aldık yarısını Çocuk Esirgeme Kurumu. Ben bu paralar ile 3 tane diyaliz makinesi aldım, üzerlerinde Dr. Seyfi ARKAN hediye etmiştir diye yazdım ki bütün sevaplar onun olsun’’ dedi. Avukat Ali AKSOY; ‘‘Doktorun en büyük merakı Umurbey eteklerinde bülbül dinlemekti sabahları’’ dedi.

 

Kaynak: Naci PEHLİVAN
Geçmişten Günümüze Gemlik

About Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir